Köylerde Ahval

Şehir merkezine 5 km. uzaklıktaki köyün okulu yıllar önce kapanmış ve taşımalı eğitime geçilmiş. Öğrencilerin sabah akşam gidiş gelişleri sorunlu ve uzun zaman alıyor. Anne babalar da bu durumdan etkilenip, tarımı hayvancılığı terk ederek şehre taşınıp, iyi kötü bir iş buluyor. Merkeze 3 km. uzaklıktaki alışveriş tapınağı AVM.’de bulduğu iş elbette temizlik, taşıma gibi hizmetlerin ötesine geçemiyor.

İşte asıl bomba bu aşamadan sonra patlıyor. Yıllar sonra köyde kalan ve yaş alan büyüklerin performanslı tarım üreticisi olmaları imkansız hale geliyor. Herkesin bankalara borcu gırtlağa kadar. Tohum, ilaç, gübre alamıyorlar. Alsalar, geniş araziyi ekemiyor, yeterli sayıda hayvan besleyemiyorlar. Yaşça daha genç, çalışabilecek  aile bireyleri kapitalizmin eline düşüp araba, ev taksidinde veya kredi borcunda boğulurken köye dönüş yapmaları mümkün olmuyor.

Kaynakları kuruyan öğrencisiz, öğretmensiz kalan okul, köy meydanında çürüyüp giderken, meydanın diğer tarafındaki her iki kahveye ve camiye adeta nur yağıyor. Kapısında muhtarlık yazan, bir camı kırık tek göz odalı taş ev ‘93 harbinden kalma izlenimi veriyor. Çeşmeye su doldurmaya gelen arabalardan damacana başına 2 lira alınıyor. Sakallı dedeye neden diye sorulduğunda “arıtmanın bakım parasına bile yetmiyor” cevabı alıyorsunuz.

Her doğan gün bir sancıyı, bir umutsuzluğu beraberinde köy meydanına getirirken bazen de içlerinden birini kucaklayıp götürüyor.

Sonuç: Köylerimiz hep eksi bir.